Çocuklarımızı büyütürken ahlakının karakterinin güzel olması için, birçok şeye
dikkat ederiz. Bir problemleri olduğunda psikologlarla, psikiyatrlarla,
öğretmenleriyle görüşerek çözüm arayışına gireriz. Fakat asıl önemli olan;
koruyucu hekimlik, sosyal psikiyatri, halk sağlığı hekimliği gibi uzun zamandır
çok önemli olduğu anlaşılan; hastalıklardan korunmanın yollarını ve tedbirlerini
öğreten bilim dallarından yola çıkarak, çocuklarımızın ahlakî olarak iyi
yetişmelerini sağlayacak tedbirlere daha annenin hamileliğinden itibaren
başlaması gerektiğidir.
Annelerin, hamilelik ve emzirme dönemlerinde abdestli olmaya, harama bakmamaya,
harama el uzatmamaya, yalan söylememeye, dedikodu yapmamaya vb. aslında
hayatımızın her anında dikkat etmemiz gereken İslami kaidelere daha çok riayet
etmeleri gerekir.
Bu konularla ilgili birçok örnek kıssa vardır, kısaca bunlardan birkaçını örnek
vermek isterim:
Çocuk Babasının Sırrıdır
Hazreti Şeyh Vefâ’nın bir erkek çocuğu olmuştur. Oynama çağına geldiği vakit,
sokaktan geçen sakaların kırbasını elindeki çivi ile deler fışkıran suya ağzını
verip su içmektedir. Sakalar Şeyh’e olan saygılarından uzun süre, çocuğun
yaptığı bu kabahati babasına söyleyememiştir. Nasıl söylesinler? Resülullah
“Çocuk babasının sırrıdır” (Suyûtî, ed-Dürerü’l-Müntesira, 1/20) buyurmuşlardır.
Halk arasında şöyle bir inanç vardır, anne evlada hamileyken bir nesneyi çalsa, o
çaldığı şey çocuğun yüzünde, vücudunda yahut da ahlakında görülür. Bu
tecrübelerle bilinen bir vakıadır. Ananın yahut babanın yaptığı kabahat, evlat
üzerinde zuhura gelir.
Hazreti Vefâ, oğlunun kabahatini öğrendikten sonra;
- Bunun sebebi ya annesinin ya da benim bir kabahatimizdendir, diyerek olayın
sebebini araştırır. Haremine bunun sebebini sorar.
Kadın ağlayarak, bilerek Allahın hiçbir emrini geri bırakmadığını, yapma dediği
şeyi yapmadığını anlatır ve ilave eder:
-Yalnız şu var ki; hamile iken evimizin bitişiğindeki komşuya gittiğimde masanın
üzerinde duran limona çok canım çekti. Ama utanıp isteyemediğim için bir ara
komşu dışarı çıktığında iğneyle delip suyunu içmiştim. Hazreti Şeyh:
- Tamam hastalık teşhis olundu, elhamdülillah, diye müsterih olur.
Hanım komşusuna olayı anlatıp helallik ister. Şeyh hazretleri de tüm sakaların
kırbalarını yenileyip helallik ister. Bundan sonra çocuğun kabahati
kendiliğinden kaybolur, konuşup uyarmaya dahi gerek kalmaz.
Ana baba çocuk üzerinde çok itinalı olmalı, haramdan sakınmalı, Allah’a,
Resulüne ve büyüklerine itaatte olmalıdır ki, evlat da aynı olsun.
Ana babanın haramı irtikâbını bir tarafa bırakın, bazı takva ile hareket
etmeyip, mubah olan şeyleri işlemekle çocuğun maneviyatta ilerlemesine mani
olanlar bile olmuştur. Mesela şeriatta ana cünüpken evlada süt yahut mama
verebilir, fakat evladının manen yücelmesini isteyenler böyle yapmazlar. Zira
çocuğunun maneviyatına tesiri olur. Velhasıl yavrunun üzerine manen ve maddeten
dikkatle durmalıdır ki, evladın dünya ve ahireti mamur olsun.
Bir Kez Abdestsiz Süt Emince
Çok kıymetli İslam âlimlerinden Ahmed-i Bicân Efendi, bir gün cami-i şerif’ de
ders verip halkı irşad ederken, ağabeyi Mehmet Efendi camiye girip kardeşinin
ders takririni bir müddet dinler. Bu sırada o kadar çok melaike dersi
dinlemektedir ki camide, kendilerine oturacak yer kalmadığı için meleklerin
birbirini çiğnediklerini görür ve bu durum hoşuna gittiği için gülümseyerek
camiden ayrılır.
Ahmet Bicân Efendi, ağabeyinin dersi sırasında neden tebessüm ettiğini annesine
sorarak öğrenmesini rica eder. Anne Mehmet Efendiye olayı sorar ve öğrenir. Bu
sefer Ahmed Bicân Efendi annesine:
- Ağabeyim melekleri görüyor da ben neden görmüyorum? diye sorar. Mehmet Efendi
buna annesinin cevap verebileceğini söyler. Annesi tefekkür edince;
-Ben ikinizi de hiç abdestsiz emzirmedim. Fakat Ahmet küçükken kundakta idi,
komşu kadın bize gelmişti. Namaz vakti geçecek diye namaza durmuştum. Ahmet
ağlamaya başlayınca, komşu kadının Ahmed ’i susturmak gayesiyle O’na süt
verdiğini sezdim, hemen namazı bozdum. Fakat iş işten geçmiş Ahmed’im komşu
kadının sütünü içmişti. Kadına abdestli olup olmadığını sorduğumda abdestsiz
olduğunu söyledi, deyince, Mehmet Efendi hazretleri:
- İşte anneciğim, kardeşimin melekleri görmemesi bu yüzdendir, buyururlar.
Anne babalar, çocukların yanlış davranışlarını pekiştirmesiyle, olumsuz davranış
sayısını ve etkinliğini artırırlar. Olumlu davranış ve tepkilerini
pekiştirirlerse de; olumlu ve istenen davranışlar artar, istenmeyen davranışlar
azalır. Buna örnek bir kıssa da şu şekildedir:
Anne Hırsızlığa Göz Yumunca
Bir ananın bir oğlu vardır. Çocuk günlerden bir gün elinde bir yumurta ile eve
gelir, annesi çok memnun olur, nereden aldığını sormaz hiç, ‘Aferin’ der. Çocuk
bir zaman sonra, bir tavuk, sonra kaz, hindi, keçi, koyun, sığır, öküz derken
büyük bir şaki olur.
Hükümetin başına gaile, insanların üstüne bir bela olur.
Nihayet hükümet kuvvetleri onu yakalayıp, adalet huzuruna çıkarırlar ve idamına
karar verilir. Cellâda teslim edilir, son arzusu sorulur. - Son arzum anamın
dilini öpmektir, der. Anasının dilini öpecek gibi yapıp ısırıp koparır.
- Ne yaptın? Diye sorulduğunda
- Bu yaptığım suç değil, belki hayatımda yaptığım en iyi ameldir, der. Zira o
dil beni şu sehpaya çıkarıp dünyada sefil rezil etmiş, ahirette de hüsranda
kalmama sebep olmuştur. Böyle olan dillerin kopması olmasından evladır. Ben
küçükken bir yumurta çalıp götürdüğümde; bana sevgi göstereceğine ‘Bunu nereden
aldın?’ diye sorup hak yolunu gösterseydi, şimdi ben burada darağacında
olmayacaktım. Kaba şilteler üzerinde oturan namuslu bir adam olup, ahrette
cehennemde olacağıma, cennette olacaktım” der ve kendisini asarlar.
Bu kıssalardan da anlaşıldığına göre; çocuklarımızda olumsuz bir davranış
gördüğümüzde, önce kendimize bakmalıyız. Anne baba olarak biz davranışımızı
düzeltirsek, çocuğumuzu uyarmaya bile gerek kalmadan problem çözülür bazen.
Ebeveynler çok bilgili, eğitimli olabilir. Bunun ne kadarını pratiğe döküp de
uygulayabiliyorlar? Bildiklerini hayata geçirirken de hiç hata yapmamak için
kendilerini o kadar kasıyorlar ki doğallıktan uzak, soğuk, mesafeli bir ebeveyn
çocuk ilişkisi çıkıyor ortaya.
Her anne baba çocuklarına yeterli ve nitelikli zaman ayırmalı. Çocuklar
hayatlarının her anında sığınıp destek bulabilecekleri sevgi dolu ebeveynleri
olduğunu hissetmeli. Sevgiyi yaban ellerde uygun olmayan ortam ve insanlarda
aramamalı.
Her şeyin çok azı da fazlası da zararlı olabilir. Sevgiyi, ilgiyi, harçlığı vb.
her şeyi dengeli vermeye çalışmalıyız. Çocuklar neyi yapıp neyi
yapamayacaklarını, sınırlarını bilmeye ihtiyaç duyarlar. Nasrettin Hoca gibi su
testisi kırılmadan tedbir almak gerekir bazen.
Kısacası; anne baba olmak, evlat yetiştirmek zor zanaat ama zoru başarmakta her
zaman daha çok mutluluk getirir hepimize.
KAYNAK: Yazıdaki kıssalar, Muzaffer OZAK merhumun “İrşad” adlı eserinin 1.
Cildinin 339-347 sayfalarından özetlenmiştir.